İlk oyunundan beri büyük kitleleri peşine takmış olan mükemmel bir seridir Assassin's Creed. Başlangıçta kullanıcıya tanıttığı devasa şehir hissiyatı ve bu şehir içerisindeki gezinme duygusu ile birçoklarını heyecanlandırmış, piyasaya çıktığı gibi çok satanlar listesine adını yazdırmayı başarmıştı. Bir, iki, üç derken sonunda dördüncü oyuna kadar gelebilmeyi başardı seri. Her oyunuyla bizleri farklı bir zaman dilimine götürdü. Başlangıçta kutsal topraklarda, Kudüs'teydik. Akabinde Leonardo Da Vinci'nin en sağlam arkadaşlarından birisi olarak, İtalya topraklarında koşturduk. Sonra bir de baktık ki Connor olmuşuz, Kırmızı ceketlilere karşı savaşıyoruz. İşte bu tarihsel anlatı, dördüncü oyunda da devam ediyor ve bu sefer kendimizi bir korsan olarak buluyoruz. Yine de Tapınakçılarla olan diyaloglarımız hiçbir şekilde bitmiyor keza dördüncü oyunda da kendileri ile haşır neşir oluyoruz. Üçüncü oyuncu ile denizleri bize aşılamaya çalışan AC serisi, bu sefer harika şekilde oyuna yedirilmiş deniz savaşları ve adım adım çözülen senaryosu ile çıka geldi karşımıza. Bizler de aldık dümeni, "Yelkenler fora!" diye bağırdık!
Daha ince bir senaryo örgüsüne merhaba deyin
Assassin's Creed 4 ya da bir diğer söyleniş şekliyle Assassin's Creed IV: Black Flag, üçüncü oyunun devamı niteliğinde ve başta PS3, Xbox 360, Wii U gibi konsollar olmak üzere, PS4 ve Xbox One için de üretildi. 1715 yılında geçen oyun, özellikle tarihsel örgü olarak çok önemli bir dönemi ele alıyor keza dönemİngiltere, Portekiz, İspanya ve Fransa gibi devlerin denizler üzerindeki güçlerini birbirlerine kabul ettirmek için yaptıkları ortak bir karar ile nihayetine eriyor. İşte bu noktada işsiz kalan daha doğrusu, bu zaman kadar yaptığı tek işi artık yapamayacağını öğrenen bir grup, tüm bu ülkelere resmen savaş açıyor ki biz buna Korsan Çağı diyoruz. Tabii ki korsanlık yüzyıllardır vardı ama AC IV'e konu olan ve oyun için kurgulanan sistem, bu mantık üzerinde devreye giriyor. Oyunun henüz başında karakterimiz Edward Kenway ile tanışıyoruz. O, sadece bir tayfa gibi gözüyor ama pek tabii onda bundan çok daha fazlası var. Gerçekleşen bir kaza sonucu, geminin kaptanı ile en yakındaki adada alıyoruz soluğu, zaten oyun da burada başlıyor...
Denizler artık çok daha önemli
Ada içerisinde yapabileceğimiz envai çeşit etkinlik var. Bu kısım oyunun sadece girişi olduğu için, Chip ekibi olarak her gizli noktayı açığa çıkarmak için bir hayli vakit harcadık. Malum, bir sonraki adımı sağlam atmak lazım... Kaptan ile yaşadığımız husumet ardından başlayan kovalamaca sonundaysa, kendisini öldürüyor, kıyafetlerini giyiyoruz. Fakat iş bununla da sınırlı kalmıyor zira üzerinden çıkan bir not sayesinde, kendisinin tarikata bağlı olduğu öğreniyoruz. Tarikat mensupları birbirlerini çok iyi tanımadıklarından, aralarına kaptanın kılığında, başka bir şahıs olarak kendimizi tanıtarak damlıyoruz ve ta ki foyamız ortaya çıkıncaya kadar bu işi sürüyor. Ne zaman ki yakalanıyoruz, işte oyun tam olarak o zaman başlıyor. Oyun içerisinde gezeceğimiz bolca harita bulunuyor. Firmanın da açık şekilde belirttiği gibi, AC IV'ün yüze 40 denizlerde,yüzde 60 ise karada geçiyor. O yüzden ana bölgeler haricinde uğradığımız ya da gemimizden inerek uğrayabileceğimiz irili ufaklı onlarca ada mevcut. Biz ilerledikçe karşımıza çıkan karakterler arasındaysa, Blackbeard, Benjamin Hornigold, Calico Jack, Charles Vane, Anne Bonny, Haythm Kenway, Connor Kenway gibi tanıdık isimler bulunmakta.
Yine kocaman bir harita ve gezilecek bolca mekan
İçerisinde bulunduğumuz dünyaya daha yakından baktığımızda, karşımıza üç adet ana şehir çıkıyor: Kingston, Havana ve Nassau. Ayrıca gemi seyahatlerimizle ulaşabileceğimiz bol miktarda ada mevcut. Zaten oyunu ön sipariş edenler için gelen haritada birçok adanın yerini görmek mümkün. AC IV'ü özel kılan ve korsan temasına ziyadesiyle yakışan durumsa, ana şehirler haricinde, biz ilerledikçe keşfedebileceğimiz balıkçı kasabaları, ormanlar, sahil kaleleri, Maya kalıntıları ve özellikle su altında bulunan spesifik noktalar olması. Peki, tüm bu gezintiyi nasıl yapacağız? Pek tabii gemimiz Jackdaw ile. Gemimizi tıpkı bizim gibi bir karakter olarak düşünün. Kendisinin yapılabilecek bolca upgrade'i olduğu gibi, her türlü deniz muharebesine de girebilme özelliği bulunuyor. Birçok silah AC 3'dekine benziyor olsa da geminin detayları çok daha fazla. Diğer gemileri ele geçirdiğimiz taktirde kazandığımız kargo ve gemi parçaları ile Jackdaw'ı upgrade edebilmemiz mümkün. Aynı şekilde, artan tayfa sayımız sayesinde kendisini çok daha efektif hale getirebiliyoruz. Tabii önce düşman gemisini bordalamamız ve kaptanını öldürmemiz gerekmekte. Bunu yapmak için de düşman geminin canını azaltmamız ve akabinde bordalama yapmak gerek. Bazen insanın elinin ayarı kaçıyor ve bordalamaya fırsat kalmadan gemiyi batırmış olabiliyoruz.
Deniz mekaniklerinde yeni sayfa
Gemi demişken, deniz yapısı bu oyunda mükemmele doğru bir adım daha atmış. Evet, dalgalar ve dalgaların gemi kontrolüne olan etkisi muazzam. Özellikle "Rouge Waves" isimli devasa dalgalar, gemi savaşlarının atmosferini harika şekilde yansıtmış. Bu dalga grubu, tüm ekran boyu gelen dalga anlamına geliyor ve zaten haritamızda da gözüküyor. Kendisine geminin burnunu vermezsek ya tek seferde yok oluyoruz ya da yok olmuş kadar az canımız kalıyor. Özellikle düşmanlarla olan savaşlarda oyuncuyu çok zorlayan ama düşman yapay zekası kaçmayı pek düşünemediği için bizler için olumlu sonuçları olan bir doğa olayı. Hortumlar bir diğer tehlike. Yine uzak mesafede kendilerini gösteriyorlar ama kontrolsüz hareketleri yüzünden kendilerinin takibi zor ve içine girdiğimiz anda uzaya doğru yolculuğumuz başlıyor. Gemimizin bir diğer büyük önemi de balıkçılığa izin vermesi. Özellikle Harpooning için gereken Rowboat her şeyimiz. Oyundaki ileri seviye upgradeleri yapmak için avlamamız gereken balinalar olan Killer Whale ve Blue Whale'e ulaşmanın tek yolu, açık denizlerde kendilerini saptamak ve Rowboat ile gidip yakalamaya çalışmak. Hiç öyle satın alırım demeyin, tek deri 10.000 para değerinde. O paraya oyundaki üst seviye silahlardan almak mümkün. Bu arada, hayvan derisi toplamak AC IV'ün en önemli noktalarında çünkü bütün ugpdare'lerimizi farklı hayvan derileri aracılığı ile yapıyoruz.
Bir korsan gibi dövüşmek, bir korsan gibi kaçmak
Edward Kenway denizde ne kadar kaptansa, karada da o kadar asker. Kullanabildiği klasik 18. yüzyıl silahları ile kim görse korsan diyeceği bir karakter. Her korsanda olduğu gibi o da iki adet kılıç taşıyor. Yani tek kılıç opsiyonu zaten yok, söz konusu bile olamaz. Tabancalarımız ise başlangıçta sadece bir adet. Fakat yaptığımız upgrade'ler ile aynı anda dört adet tabanca taşımamız mümkün. Klasik suikast bıçağımızsa oyunun başlarında bize tarikat tarafından hediye ediliyor. Dört adet silah ve iki adet kılıç ile çok daha hareketli bir oyuna kavuşmuş durumdayız. Kılıçlarla birilerine saldırırken, arada sağa sola iki mermi sıkıp, sonra işimize kılıçla devam etmek harika bir korsan teması yaratmış. Malum, tabancaları doldurmak biraz uzun sürüyor. Yine de yapımcı ekip bir yandan koşarken bir yandan mermi doldurmamıza izin vermiş. Bire bir savaşın en güzel kısmıysa şüphesiz artık rakibin savunmasını açmak için, gelen saldırıyı engellemek için ve karşı saldırı için farklı tuşlar kullanıyor olmamız. Özellikle gelen saldırıya karşı anlık bir hareket yapmazsak kılıçlar ensemizde patlıyor. Bu durum bizleri en çok sevindiren gelişme. Eskiden olduğu gibi aynı tuşa sürekli basarak tüm bir orduyu yok etmekten sıkılmıştık. Keza tüfekli düşman birimlerinin saldırıları, canımızı anında minimuma indirebiliyor olması ayrı bir güzellik.
Anlayacağınız korsan temasını baştan aşağıya son kullanıcıya aktaran, AC serisine yakışır seviyede bir oyun olmuş Black Flag. Dev haritası ve deniz oluşumuyla, oynayan herkesi kendisine bağlayabilecek seviyede. Klasik AC oyunlarından sıkılanları ne kadar mutlu eder, orasını bilemeyiz.
0 yorum:
Yorum Gönder